17 Ağustos 2017 Perşembe

Gurme Adası; Midilli

09.07.2017

Midilli diğer adıyla Lezvos adasına bu üçüncü gezimiz. Son olarak dört yıl önce gelmiştik. Bunun temel nedenlerinden biri elbette mülteci akını ve yaşanan dram. Göz görmeyince gönül katlanır misali o yoğun trafiğin olduğu yıllarda gitmeye yüreğimiz el vermedi. Diğer bir neden de değişik yerler görme isteğiydi elbette. Sonrasında suyun öte yakasına, farklı lokasyonlara pek çok seyahatimiz oldu. Ve gördük ki Midilli, doğal güzellikleri, tarihi dokusu, denizi ve deniz ürünleri açısından tartışmasız bizim gördüklerimizin en iyisi. Bu yazımı diğer iki seyahatimizden de aklımda kalanlarla harmanlayarak yazacağım. Her zaman olduğu gibi bizden sonra gidecek gezginlere faydalı olabilirse ne mutlu bana.

Midilli Ege Denizi'nin kuzeydoğusunda yer alan Yunanistan'ın Girit ve Eğriboz'dan sonra üçüncü büyük adası. Yukarıda da bahsettiğim gibi geçmişi M.Ö. 3300 yıllarına dayanan ada, pek çok kültürün izlerini taşıyor. Adını Teselya'lı kahraman Lapithos'un oğlu Lesvos'dan alan adada, Persler, Romalılar ve Osmanlı İmparatorluğu gibi büyük devletlerin de hüküm sürdüğü dönemlere ait tarihi eserleri görmek mümkün. Midilli Kalesi, Roma Su Kemeri, Messa Tapınağı, Molivos Kalesi bunlardan bazıları. Kültür gezisi yapacakların bahar aylarını tercih etmelerini tavsiye ederim. Biz ilk gidişimizde Eylül ayıydı ve buraları genelde o zaman gezmiştik. Yine de Sigri yolu üzerinde bulunan Fosil Orman Jeoparkı'nı gezerken hava çok sıcak olduğu için oldukça zorlandık. Ama yazın da gitseniz 20 milyon yıl öncesinden kalan ağaç fosillerine dokunmanın heyecanını yaşamak için mutlak görülmeli derim.

Evet biz dönelim deniz, kum, güneş ve tabi ki yeme-içme ağırlıklı son gezimize. Midilli adasına Ayvalık'tan kalkan küçük feribotlarla gidiliyor. Üç farklı firma bu hatta hizmet veriyor. Teknelerin kimisi sadece yolcu taşıyor kimisi araç da alıyor. Yaklaşık 1,5 saat süren yolculuk sonrasında adaya varıyorsunuz. Bu yıl iki farklı seçenek daha varmış. Ondan da kısaca bahsedeyim. Biri şu; Jale Tur 35 dakikada giden deniz otobüsü koymuş. Fiyatı diğerlerinden 5 Euro farklı. Özellikle kısa tatiller ve günü birlik gidişler için tercih edilebilir. Diğeri de haftada bir olmak üzere yine bu yıl hizmete giren ve adanın kuzey batısında yer alan -ki bence adada kalabileceğiniz en güzel lokasyon- Petra kasabasına yanaşan deniz otobüsü seferi. Daha önceki iki gidişimizde adadan araba kiraladığımız için Turyol'un araçsız teknesini tercih etmiştik. Ancak bu sefer kendi aracımızla gitmeye karar verdiğimizden Jale Tur'un 09.00 da kalkacak arabalı feribotuna bilet aldık. Ancak gemideki dümen arızası nedeniyle kalkışımız iki saat gecikti. İlk başta tüm yolcularla birlikte biz de biraz gerildik elbette. Ama sonunda arıza giderildi Çanakkale'den gelen survey gemiyi kontrol etti, onay verdi ve biz yola çıktık.

Ayvalık körfezinden ağır yol geçerken gözümüz Cunda Adası'ndaki çarpık yapılaşmaya takıldı. Dört yıl öncesine göre artan binalar ve çirkin betonlaşma içimizi acıttı doğrusu.
Neyse keyfimizi bozmayalım diyerek yolculuğun tadını çıkarmaya devam ettik. Midilli'ye yaklaşınca benzer bir değişimin orada da karşımıza çıkacağını - niyeyse- düşünmüş olmalıyım ki dört yıl öncesinin silüetini karşımda görünce önce bir şaşırdım sonra da güldüm kendi kendime. 


Elbette burası suyun öte yakasıydı ve adamlar bir çivi çakarken kırk kere düşünüyordu. Ve daha enteresanı 6 gün boyunca karış karış gezdiğimiz adada bir şey mi değişmez? Hayır. Hatta eskisinden daha yeşil ve daha mavi karşıladı bizi Midilli. Uzun bir girizgah oldu biliyorum ama bunları paylaşmadan edemedim.
Gemin yanaştığı yer adanın merkezi Mytilene. Oldukça büyük ve modern bir yerleşim yeri. İlk gelişimizde tatilimizi ikiye bölüp üç gününü burada geçirmiştik. Ancak biraz fazla kalabalık, hareketli ve fazla şehir gibi geldiği için bir daha burada kalmayı tercih etmedik. Çok kısa süren gümrük işlemlerimizin ardından adanın kuzeybatı tarafında bulunan otelimize doğru yola çıktık. Ada yolları haliyle biraz virajlı ama çam ve zeytin ormanları arasından ara ara denize de kavuşarak giden yol oldukça keyifli. Miytilene - Petra arası yaklaşık bir saat sürüyor. Feribotumuz geç kalktığı için vakit öğleni bulmuştu ve biz epey acıkmıştık. Ve şimdi ilk tüyomu veriyorum. Midesine düşkün olanlar bu adrese dikkat. Petra'ya yaklaştığınızda  sağınızda göreceğiniz Stipsi köyünün sapağını geçince biraz yavaşlayın. Az ilerde Petra 6 km yazan bir tabela göreceksiniz. Onu geçince sağda ağaçlar altında bir taverna var, adı Tavrilos. 
Oraya mutlaka gidin ve pirzola yiyin. Her gidişimizde uğradığımız bu tavernada hiç hayal kırıklığı yaşamadık, hep muhteşemdi. Manzarası da cabası. Aşağıda Petra kasabası, güzelim Ege denizi ve ilerde Babakale kıyıları.
Otelimizin manzarası.
Otelimiz Petra'da daha önce de kaldığımız Hotel Theofilos. Her zaman olduğu gibi Booking.com'dan yaptık rezervasyonu. Yine çok memnun kaldık, bir daha gidersek sanırım aynı yerde kalırız. Ama çevrede pek çok otel, pansiyon ve hatta üst segment konaklama imkanları mevcut. Otele eşyalarımızı bıraktığımız gibi kendimizi biran önce denize atmak için yola çıktık. Ve artık arkşam üzeri olduğundan çok uzağa gitmeyip yakındaki Anaxos'ta bir plaja yayıldık. Önce bir deniz ardından soğuk bir Mytos elbette çok iyi geldi.
Petra sokakları
Biraz yorgun olduğumuzdan akşamı yine Petra'da geçirmeye karar verdik. Gerek sahil tavernaları gerekse ara sokaklardaki yerel halkın tercih ettiği küçük meyhaneleri ve hatta fast food tarzı isteyenler için bol miktarda seçeneği olan Petra, dolayısıyla her bütçeye ve zevke hitap ediyor. Biz yine daha önceki gelişimizden bildiğimiz ara sokaktaki Mahallas'a gittik. İlk akşam fena değildi ama canlı müzik var diye başka bir akşam daha gittik ama ne lezzetten ne müzikten hiç keyif almadık doğrusu. Başka bir akşam da yine meydandaki büyük pastanenin arasından girince sağda Kalderimi adında bahçesi çiçeği böceği bol bir tavernada yedik. Hem etleri hem de eğer seviyorsanız ki ben çok seviyorum Giros (bizdeki döner ekmek gibi bişey) çok başarılıydı.


Petra içinde istediğiniz yere hatta Molivos'a kadar bu sevimli araçla gidebilirsiniz.
Sabah kahvaltıdan sonra kendimizi Petra sahilinde Cocos Beach'a atarak bir süre denizin tadını çıkardık. Deniz adeta lagün gibiydi.
Coco's Beach

Ardından ver elini Skala Skamnias. Benim yaşlanmak istediğim yer. Assos'un tam karşı kıyısı. Yıllarca oradan buraya kadeh kaldırmıştık şimdi tersini yapıyoruz. İki yakanın da bende yarattığı duygu aynı.

Yerimiz belli ; Mouria tou Mirivili. Sahibi Vangelis, taa dört yıl öncesinden tanıdı bizi. Tavernanın adı Yunanlı yazar Stratis Mirivilis'den geliyor. Yazar'ın baba evi yukarıdaki Skamnia köyünde bulunuyormuş. Sahildeki Deniz Kızı Meryem Ana Kilisesi ile aynı adı taşıyan kitabında yer alan hikayeleri, buradaki ulu dut ağacının altında yazdığı söylenir. Yine muhteşem lezzetler, yine huzur, yine paha biçilemez keyif ve yine inanılmaz uygun bir hesap.
Sonrasında dondurmacının içinden geçerek kendinizi tropik bir ada ortamında kahve içerek şımartın derim. Hatta yanınızda deniz ayakkabısı ve bir de gözlük varsa mutlaka önce denize dalıp çıkın sonra kahve için. Denizin içi kayalık bolca da kestane var ama aynı zamanda akvaryum gibi çok zengin canlı çeşitliliği görmek mümkün.



İkinci günün sonunda biraz dinlenip kendimize gelince uzak coğrafyalara doğru yol almaya karar verip rotamızı Skala Eressou'a çevirdik. Bu güne kadar görmediğimiz nadir yerlerden birisi de Eressos idi. Petra'dan 48 km uzaklıkta olan Eressos adanın güneybatı tarafında yer alıyor. Mesafe çok uzun gibi görünmese de yol çok virajlı  ve sarp olduğu için bize oldukça uzun geldi. Sigri ile aynı güzergahta bulunduğu için, adanın volkanik ve çorak kısmında yer alıyor. Denize kavuşana kadar son derece sevimsiz bir yolculuk oluyor bilesiniz. Yunanistan'da alışageldiğimiz üzere Eressos şehri dağ yamacına kurulmuş olup sayfiyesi yani Sakala Eressou aşağıda deniz kenarındadır. Başlangıcı Prehistorik çağa tarihlenen Eressos'un bir başka önemli özelliği ise antik dönemin ilk kadın şairi Sappho'nun doğum yeri olması.
Konaklama ve yeme içme olanakları açısından oldukça zengin bir kasaba olan Skala Eressou'nun denizi de çok güzel. Ancak deniz koşulları pek konforlu değil. Sahildeki tavernaların önünden denize giriliyor girilmesine ama tahta ve dik merdivenlerden denize inmek ve çıkmak güç. Sahil şeridi çok dar olduğundan şezlong, şemsiye ve kabin imkanı maalesef yok. İlle de şezlong şemsiye derseniz sahilin sonuna doğru bir tane su sporları merkezi ve düzenli bir plaj var. Ama hava çok sıcak olduğundan ve karnımız da acıktığından biz bir tavernaya konuşlandık. Bir yandan yemek yedik bir yandan da aralarda denize girdik.


Geldiğimiz yol çok virajlı ve sevimsiz olduğu için dönüşte Kalloni körfezinin batısından giden yolu tercih ettik.Yol üzerinde Parakila'yı geçince küçük bir plaj gördük. Denize girip serinlemek ve birşeyler içmek için durduk. Giera ve Kalloni körfezleri balık ve kabuklu açısından çok zengin olduğundan berrak bir su beklemeyin elbette ama temizliği konusunda hiç şüpheniz olmasın.
Adanın bana göre en güzel plajlarından biri hiç kuşkusuz Vatera.
Dördüncü gün hiç tereddüt etmeden daha önceden bildiğimiz Vatera plajına doğru yola çıktık. Yol üzerinde muhteşem dağ köyü Agiasos'a uğrayıp sabah kahvemizi köy meydanında içmek istediğimizden, biraz hızlı hareket ederek otelden erken ayrıldık. Petra - Vatera arası 55 km. Giera körfezi yakınlarında Polichnitos sapağından gitmeyi tercih ederek önce Agiasos geldik.



475 metre yüksekte kestane ve çam ormanlarıyla çevrili bu güzel köy koruma altında. Vaktiniz varsa kestane ormanı içinde yer alan yürüşüş yolundan keşfe çıkın. Şansınız varsa Avrupa'nın en küçük sincap türlerinden biri olan "galies" ile bazı vahşi orkide çeşitlerini görebilirsiniz. Agiasos ayrıca seramik ve ağaç oymacılığı ile ünlenmiş bir köy olduğundan, nadide el işlerini satın alabileceğiniz çok sayıda hediyelik eşya dükkanına da ev sahipliği yapmaktadır.
Kahvelerimizi içip alışverişlerimizi yaptıktan sonra Vatera'ya doğru yola çıktık. Hatırlayacağınız gibi Haziran 2017'de Karaburun - Midilli arasında bir deprem olmuş ve Midilli'de bir köy yıkılmış ve can kaybı yaşanmıştı. Biz Vatera'ya giderken işte bu köyden geçtik. Yol köyün yanından geçiyor gerçi ama köye girmek isterseniz de giremiyorsunuz. Çünkü girişi kapatmışlar ve büyük bir yardım konteyneri hazır bekletiliyor. Ama yıkıntıları gördük elbette ve gerçekten çok hüzünlüydü. 
Yolumuza devam ederek Vatera plajına vardık. Yine hiç macera aramadan daha önceden bildiğimiz ve çok memnun kaldığımız Zouros Taverna'nın plajına yayıldık. Berrak, cam gibi muhteşem denizi, plajda aldığımız çok güzel hizmet ve tavernada yediğimiz harika öğle yemeği ile Vatera bir kez daha bizden tam not aldı. 
 Bu nedenle ertesi gün de hiç tereddüt etmeden yine kendimizi Vatera plajına giden yolda bulduk. Yine deniz, güneş ve harika yemeklerle günü bitirdik.
Vatera Plajı
Akşamları Petra ve Molivos'ta genelde daha önceden bildiğimiz tavernaları tercih ettik. Molivos'taki Octopus en meşhurlarından biri. Daha önce Kısmet, Meltemi gibi tavernaları da denemiştik. Bir tavsiye vermek yerine genel anlamda bir tespit yapmak istiyorum. Yazının başlığında olduğu gibi bence Midilli bir gurme adası. Şöyle bir örnek vermek isterim; Yunanistan'ın her yerinde tuzlu sardalya yemiş olabilirsiniz ama Midilli de yemediyseniz mesela yemiş sayılmazsınız. Örnekleri çoğaltabiliriz tabi. Önceki yılları bildiğimiz için genel olarak adanın ve Molivos'un tenhalığı dikkatimizi çekti. Adalı tanıdıklarımızla konuştuğumuzda mülteci krizinin adayı çok etkilediğini, özellikle 2014 ve 2015'de bu krizin zirve yaptığını söylediler. Geçen yıldan beri düzelmeye başladığını bu yıl ise daha iyi olduğunu anlattılar. Ama iyi hali bile bize çok sakin geldi. Özellikle bunu Molivos'ta çok hissettik. Molivos çok güzel ve şık bir kasaba. Mağazalar, barlar, kafeler çok elegan. Ama insanlar da öyle, dolayısıyla hiç bir şey eğreti durmuyor. Özellikle akşamları çok keyifli. 

Molivos sokakları

Gezimizden kalan bir kaç fotoğraf ile bitiriyorum. Yazarken tatili bir kez daha yaşadım adeta ve şimdiden özlediğimi hissettim. Bakalım bir daha yolumuz ne zaman düşecek.


Bu yazımda elbette ağırlıklı olarak son gezimizden söz ettim. Ama beş ve dört yıl önce iki kez daha adayı köşe bucak gezmiş biri olarak, bu seyahatte gidemediğim ama size önereceğim ve her seferinde gittiğim yada yaptığım ve de vazgeçemediğim Midilli Adası'nın bana göre olmazsa olmazlarını maddeler halinde sıralamak isterim;


  • Petra'da kaya üzerine kurulmuş 120 basamakla çıkılan Panagia Glykofilousa kilisesini ziyaret edin.
  • Molivos'da set üstündeki kafelerde birşeyler içerek güneşin batışını izleyin. Ardından Molivos sokaklarında yürüyüş yapın. Bu gezi sırasında Molivos kalesine çıkmayı ve şahane fotoğraflar çekmeyi ihmal etmeyin.
  • Agiasos meydanında kahve için.
  • Skala Skamnias'ta vakit geçirin ve Mouria tou Mirivili'de yemek yiyin. Hatta istakozu deneyin.
  • Mantamados'a gidin, peynir çeşitleri ve el yapımı seramiklerden alın.
  • Plomari'de Barbayanni uzo fabrikasını ziyaret ederek uzonun yapım aşamalarını öğrenin ve uzo yapımında kullanılan suyun Kaz dağlarından geldiğini öğrenerek şaşırın.
  • Adanın güneydoğusunda yer alan küçük Tarti plajına gidin.
  • Sigri'de Cava D'oro'da kalamar dolması yiyin.
  • Petra yolu üzerindeki Tavrilos'ta ve yolunuz düşerse Agia Paraskevi köyünde pirzola yiyin. 
  • Merakınız varsa kaplıcaya gidin. 
  • Mantamados'daki Taksiarhis Manastırı'nı ziyaret edin. 
  • Fosil Ormanı ve Jeoloji müzesi mutlaka görülmeli.  
  • Sigri yada Eressos tarafına giderseniz yol üzerinde Vatousa adında bir köy var. Muhteşem taş işçiliği ile yapılmış evleri, daracık sokakları, köy meydanı velhasıl görülmeli diyorum.
Bence siz benim yazdıklarımı boşverin, gidin Ayvalık'a atlayın feribota Lesvos yani Midilli Adası'na gidin. Küçük bir araba kiralayın ve bırakın kendinizi rüzgara. Kim bilir ne şahane yerler keşfedeceksiniz kimsenin bilmediği. Sonra gördüklerinizi anlatın ama olur mu?





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder