19 Ekim 2022 Çarşamba

Yunanistan'da küçük bir sahil kasabası ; Fanari.

 

Ne şanslıyım ki hayatımda harika tatil arkadaşı da olan dostlarım, sevdiklerim var. Çünkü tatil deyip geçmeyin. Normalde çok iyi anlaştığınız arkadaşlarınızla tatil bir kabusa dönebilir. Boşa dememiş atalarımız birini tanımak istiyorsan ya yemeğe ya da yolculuğa çık diye. İşte bu seyahati paylaştığımız sevgili dostum Gül’le öyle mükemmel bir uyum yakaladık ki döner dönmez ikinci seyahati planlamaya başladık bile. 😊


Her ikimiz için de uzun bir aradan sonra tatil hazırlığı yapmak yeterince heyecan vericiyken söz konusu Yunanistan olunca benim için bu heyecan bir kat daha artıyor. Otel rezervasyonu, vize işlemleri, yeşil kart derken yolculuk günümüz geldi çattı. Vize ve yeşil kart konularını daha önceki yazılarımda aktardığım için burada tekrar etmeyeceğim. Bu kez arkadaşımın arabasıyla sabah 06.30 da
Bakırköy’den yola çıktık. Hedefimiz günü kaçırmadan Fanari'ye varmak ve  kendimizi Ege’nin masmavi sularına atabilmekti. 

Geleneksel Meriç geçişi fotoğrafı olmazsa olmaz :) 


Tekirdağ civarında bir kahvaltı molası vererek keyifli bir yolculukla İpsala’ya ulaştık. Gümrük kapısı yeniden düzenlenmiş, yeni binalar, görkemli bir tak yapılmış falan ama gerek var mıydı tartışılır. Temel ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak daha sade bir mimariyle hem daha şık hem de daha az maliyetli hudut kapısı kompleksi yapılabilirdi diye düşünüyorum. Neyse biz kolayca işlemlerimizi halledip iki kapıdan da hızlıca geçtik ve ver elini Fanari. İpsala dan başlayan Egnatia Odos otoyolu ülkenin doğusundan batısına kadar uzanıyor. Sürücülere rahat ve konforlu bir yolculuk imkanı veren otoyol ayrıca Avrupa'nın da en önemli geçiş noktalarından birisi.



Güzel Yunan müzikleri ve pitoresk manzaralar eşliğinde otelimize vardık. Özelikle Gümülcine sapağında Fanari'ye doğru otoyoldan ayrılınca neredeyse otelin bahçesine kadar sağlı sollu pamuk tarlaları yolu bir kat daha keyifli hale getirdi. Oteli her zaman olduğu gibi www.booking.com dan ayırtmıştım. Otelin konumu gerçekten çok güzeldi. Odalar, kahvaltı ve otel sahibinin ilgisi de buna eklenince fiyat/performans olarak oldukça iyiydi. 


Odamızın gün batımı manzarası bu. Sabahları ise onlarca farklı kuş türünün senfonisi gerçekten doyumsuz bir keyif. 

Türk Lirası'nın  Euro karşısında aşırı değer kaybetmesine rağmen, Yunanistan'da hala gayet ekonomik bir tatil yapılabileceğini göstermek açısından, bu yazımın sonunda ilk defa bazı fiyatları sizlerle paylaşmak istiyorum. Hele yıllardır gittiğimiz bazı otellerin oda kahvaltı fiyatlarını öğrenince bu paylaşımı yapmak farz oldu.

Daha önce Fanari’yi sizlere anlatmamış olmama hayret ederek tatil boyunca hem notlar aldım hem de instagram hesabımdan bol bol paylaşım yaptım. Eylül başı olmasına rağmen hava çok güzeldi ve de Yunan halkı dışında neredeyse bizden başka Türk veya başka bir milletten turist yoktu. Bence zaten Yunanistan tatili için Eylül en güzel ay. 

Fanari, Komotini yani Gümülcine’nin bir nevi sayfiyesi olan küçük bir kasaba. Yaz kış yaşayan bir yer  ama yazlık evler de oldukça fazla. Yazlık nüfusu kıştan yüksek elbette. Otele giriş yapıp şöyle yalandan yerleştikten sonra plaj çantalarımızı kapıp doğru Arogi plajına attık kendimizi. Otelden arabayla beş dakikalık mesafede olan – ki istenirse çok rahat yürünür - bu plajlar bölgesinde sırayla tesisler var. Tesis dediysem de öyle dört başı mamur betonarme binalardan falan söz etmiyorum. Bütün tesislerde yapılar demonte, saz gibi, ahşap gibi doğayla dost malzemeler kullanılmış, tuvaletler portatif. Tüm Yunanistan'da olduğu gibi burada da deniz ve kumsal kimsenin mülkiyetinde değil. Herhangi bir tesise gelip havlunuzu veya şezlongunuzu koyup güneşlenebilir ve denize girebilirsiniz. Eğer şemsiye, şezlong, duş, tuvalet gibi tesise ait imkanlardan faydalanmak istiyorum derseniz tüm gün için sadece bir kahve, bira veya herhangi bir şey içmeniz yeterli ki onun da kişi başı maliyeti 3 ya da 4  Euro . 


Pek çok plaj tesisi var ama önceki yıllardan kalan alışkanlık olsa gerek ayaklarım beni hep Anemos'a götürüyor. Gül'de çok sevdi bu plajı o yüzden farklı bir yer denemedik. Zaten koşullar hepsinde aynı.

Muhteşem deniziyle Arogi plajlar bölgesi.






Bir kış tatilinden paylaştığım eserim:)




                                                          














Ve Eyül sonu gibi tüm tesisler toparlanıp gidiyor. Bir dahaki yaza kadar sahil deniz kuşlarına, hırçın dalgalara, kıyıya vuran deniz kabuklarına kalıyor. Nereden biliyorum derseniz bir kış seyahatinde Dedeağaç’tan Fanari’ye gitmiştik gezmek ve yemek yemek için. Sahile gittiğimizde  inanamamıştım, bir tek şemsiye bile kalmamıştı. Yazın o rengarenk, cıvıl cıvıl plajları gitmiş ıssız, bakir bir koy kalmıştı geriye. 


İlk akşam yemeği, heyecan dorukta. To Limani taverna benim zaten çok tercih ettiğim bir yerdi . Birkaç farklı restoran denedik ama Gül de benimle aynı kanıya vardı ; kesinlikle en iyisi To Limani. 


Adından da anlaşılacağı gibi To Limani liman manzaralı.

Fanari merkezde yer alan kafelerde yemek öncesi bir şeyler içip muhteşem gün batımını izleyebilirsiniz.

Biz de aynen öyle yaptık.

Günlerimiz genel olarak kahvaltı, plaj ve akşam taverna üçgeninde geçtiği için her şeyden önce çok dinlendirici bir tatil olduğunu belirtmek isterim. Çünkü daha önce de bahsettiğim gibi plaja araba ile beş dakikada varmak, akşam yemeği için ise merkeze yürüyerek gidip dönmek paha biçilemez bir tatil konforu gerçekten. 


Aziz Nikolaos Kilisesi

Deniz, kum, güneş tatili dediysem de yine de yakın yerlere kısa kültür ve alışveriş gezileri de yaptık elbette. Bunlardan ilki daha önce de birkaç kez gittiğim Fanari ve Porto Lagos arasındaki Aziz Nikolaos  Kilisesi. Vistonida Gölü üzerinde yer alan kilisenin hem kendisi hem de bulunduğu ortamın fauna ve florası o kadar etkileyici ki kolay kolay ayrılamıyor insan. 


Fanari gibi pek çok kasaba ve köyün içinde bulunduğu bölge Nestos Deltası ve Vistonida Gölleri Ulusal Parkı olarak geçiyor. Özellikle kuş türleri açısından oldukça zengin bir ulusal park ve elbette hepsi koruma altında. Kiliseyi gezmeye gittiğinizde yakınındaki Porto Logos balıkçı köyünü de ziyaret edebilir, sahildeki tavernalarda yemek yiyebilirsiniz.

Çevreyi daha detaylı gösterebilmek açısından buraya bir de video bırakıyorum.


 


Bir diğer gezi noktamız ise Batı Trakya’nın en önemli yerleşim yerlerinden biri olan İskeçe. Günümüzde modern bir kent kimliği taşıyan İskeçe'de Türk nüfusun oranı çeşitli kaynaklara göre değişiklik göstermekle birlikte yaklaşık %43 civarında. Doğal güzellikleri, tarihi zenginliği ve festivalleriyle renklenen kültürel yaşantısı ile görülmeye değer.


Her yerde olduğu gibi burada da kent merkezinde daha çok modern yapılar, iş merkezleri, resmi kurumlar bulunuyor.

Ama yeşil, çok yeşil...

Yunanca adı Xanthi olan bu kent Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan nostaljik sokaklarının yanı sıra, bir üniversite şehri olması nedeniyle pek çok restoran, kafe ve eğlence yeriyle de oldukça popüler.

Kahve molası.

Fanari'den İskeçe'ye gelirken otoyola çıkmayıp ara yoldan gelmenizi şiddetle tavsiye ederim. Yukarıda da bahsettiğim gibi bölge zaten milli park kapsamında. Yol boyu köyler, kasabalar, bereketli tarlalar, üzüm bağları, zeytinlikler, meyve bahçeleri... İnanın kıskandım. Bu kadar bereketli, verimli ve bakımlı tarım arazilerinin olduğu bir bölgeyi uzun zamandır hiç bir yerde görmedim.


İskeçe'de evlerin bahçelerinden bile bereket fışkırıyor.









Havanın çok sıcak olması nedeniyle biz kısa bir şehir turu, bir kahve molası ve biraz alışveriş yaparak Fanari’ye dönüp kendimizi serin sulara attık. Ama siz isterseniz Ekim veya Kasım aylarını tercih edebilir,  hem müzelerini gezebilir, hem de yakın yerlerde coğrafi keşifler yapabilirsiniz. Hatta  belki Drama ve Kavala’yı gezi programınıza ekleyerek gezinizi zenginleştirebilirsiniz.




Geçtiğimiz yıllarda - ki en yakın pandemi öncesi dersek nereden baksan en az iki yıl- plaja giderken yol kenarında bir karavanda köfte, kebap gibi ekmek arası yiyecekler satan bir kantina (Yunanistan'da yiyecek satan karavan tipi mobil araçlara öyle diyorlar) görmüştük. Sahibi Arnavut kökenli çok sempatik bir adamdı. Yarım yamalak Türkçesiyle epey sohbet etmiştik. Ve kebapları, köfteleri o kadar lezzetliydi ki tatil süresince her öğlen orada yemiştik. Bu tatili planlarken de yine yapılacaklar listesine  "Arnavut abinin kantinasında  mutlaka kebap yenecek" maddesini eklemiştim. Ve fakat ilk gün plaja giderken yol boyu bakındım ama kantina yoktu. İkinci gün yine yok, üçüncü gün hala yok :( Tam ümidi kesmiştik ki Cumartesi yani hafta sonu plaja giderken mavi kantina gelmişti. Tabi öğleni zor edip doğru kebap yemeye. Bir kişinin zorlukla yiyebildiği kocaman bir pide arasında kebap, taze kızarmış patates, garnitür ve kolaya kişi başı 4,5 Euro verdik. Yani şöyle söyleyeyim porsiyon o kadar büyüktü ki akşam biz hala acıkmamıştık. Üstüne bir de Arnavut abi bize birer tane de şeftali ikram etmez mi? Daha ne olsun 😍 



Yazarken bile canım çekti desem :)


Her zaman olduğu gibi sayılı gün çabuk geçti ve tatilin son gününe geldik. Ama biz bitti demeden tatil bitemezdi 😄 Tatilin son günü İstanbul'dan sevgili arkadaşlarımız Yeşim ve Bora " hafta sonu Dedeağaç'a geliyoruz, Pazar günü Makri'de plajda buluşalım" demez mi. Tabi ki teklifi memnuniyetle kabul edip sabah erkenden kahvaltımızı yaparak otelden ayrıldık ve ver elini Dedeağaç. Daha önce Makri'de Agia Yorgi'nin plajında denize girmiştik ancak çok beğenmemiştik. Ama arkadaşlarımızın daha önceki tatillerinden tecrübe ettikleri Nama Beach'in gerçekten hem tesisi hem denizi efsaneydi. 










Yaza veda etmek ve deniz sezonunu kapatmak için daha iyisi olamazdı herhalde. Çok geç saate kalmamak için Gül ve ben saat 15.00 gibi yola çıkmayı hedeflemiştik. Arkadaşlarımız zaten bir gün için geldiklerinden günü sonuna kadar kullanıp geç saatte çıkmaya karar verdiler. Ama bu güzel buluşma ve sezon finali bir yemek yemeden bitemezdi elbette. 

Taverna Agia Paraskevi

Yazının başında da bahsettiğim gibi şimdi sizler için birkaç örnek harcama kalemini paylaşmak istiyorum. 

2 kişi için 4 gece oda kahvaltı konaklama: 5800 TL
15 günlük yeşil kart : 856 TL 
Gidiş - dönüş benzin: 1156 TL
İki adet duble kahve ( yanında ikram edilen iki dilim kek ve bir büyük şişe buz gibi su dahil) : 5 Euro
Akşam yemekleri de ne yediğinize bağlı olarak elbette değişiyor ama kesinlikle ülkemizin gözde (!) tatil beldelerinden çok çok ucuz. 
Bu arada market alışverişi de yaptık. Aldıklarımızı ve rakamları buraya hiç yazmayayım da iyice üzülmeyin bari.😉

Aynı denizi, aynı coğrafyayı, hatta aynı kültürü paylaştığımız komşu ülkede, içimiz rahat, kazık yeme korkusu olmadan bütçemize göre bir tatil yapmanın keyfini yaşadık.  Dünyada eşi benzeri olmayan güzellikleri barındıran ülkemizde de aynı şartlar ve aynı duygularla tatil yapabilmek umuduyla...

Neyse biz yine yazımızı iyi dileklerle bitirelim. Gidebildiğiniz, gezebildiğiniz kadar gezin. Çevrenize alıcı gözle bakın, doğayı dinleyin, gözlemleyin, sokağınızdaki asırlık çınarın altında oturun mesela ya da  mahallenizdeki bir pastanede kahve için, komşularınızla selamlaşın, sohbet edin, vapura binin ve simidinizi martılarla paylaşın ...nereye, ne kadar, varabilirseniz.  
Sevgiyle,