Yıllardır
Balkanlar’dan gelen soğuk hava dalgasını bizzat yerinde görelim diye bir kış
günü yola düştük. Yoksa www.flypgs.com dan ucuz
bilet bulmamızın ve vizesiz gidilebiliyor olmasının hiç etkisi yok 😊. Farklı dinleri bünyesinde bulunduran
bir şehir olduğundan bir ihtimal noel pazarlarına denk gelebilme ihtimalinin bende yarattığı ekstra heyecanla, 16
Aralık 2021’de Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan 15.15 uçağı ile Bosna Hersek’in
başkenti Saraybosna’ya hareket ettik.
Saraybosna
deyince hepimizin aklına iki önemli olay geliyordur muhtemelen. 1914 de Arşidük
Ferdinand’ın suikasta uğraması ile 1. Dünya Savaşı’nın başlaması ve elbette 1992
– 1996 yılları arasında tüm dünyanın gözü önünde yaşanan ve çocuklar da dahil binlerce insanın Sırp askerleri tarafından katledildiği Bosna Savaşı ve
Saraybosna kuşatması. Detaylarına çok girmek istemiyorum, zira Google’a
Saraybosna yazdığınızda her iki konu ile ilgili son derece detaylı makaleler
çıkıyor. Arzu eden okuyabilir veya bu konuda çekilmiş filmleri izleyebilir. Her
ne kadar detay vermeyecek olsam da üç günlük Saraybosna gezimizde savaşın
izlerini ve acımasız yüzünü sürekli hatırladık. Bu özel yerleri ve hislerimi
yeri geldikçe sizlerle paylaşacağım.

Kentin ve
ülkenin tarihi geçmişi de oldukça zengin. Uzunca bir süre Osmanlı İmparatorluğu’nun
himayesinde kalmasından kaynaklı doğu ve islam kültürü, Avusturya Macaristan
İmparatorluğu tarafından işgal edilince batı kültürü ile harmanlanarak aslında
biraz da kaotik bir yapıya bürünmüş. Bugün de halen üç dinin ibadethanelerini
şehirde görmek mümkün olduğu gibi bu çok kültürlülük, yemeklerinden müziğine,
giyim kuşamdan yaşam tarzına kadar pek çok şeye sirayet etmiş. Kısaca bu
bilgileri aktardıktan sonra gelelim bol fotoğraflı ve ne yedik ne içtik ne
harcadık gibi günümüz koşullarını aktarmaya çalışacağımız bölüme.
 |
Kaldığımız otelden çıkınca birkaç adımda kendimizi bu caddede buluyorduk ki bu cadde Saraybosna'nın kalbi Başçarşı'nın başlangıcı. |
Kentin nerdeyse
kalbinde olan Hotel Story’de kaldık. Rezervasyonumuzu her zaman olduğu gibi www.booking.com dan yapmıştık ve yine
yanılmadık. Odalar çok yeni ve büyük değil ama yeterli. Fakat kahvaltısı
gerçekten olağanüstüydü. Ve de konumu tabi ki. Özellikle soğuk havalarda -ki
biz gittiğimizde kar vardı- gün içinde istediğimiz zaman otele dönebilmenin
rahatlığı bence çok kıymetli.
Bosna Hersek henüz
AB üyesi olmadığından kendi para birimi var. Fakat bu para birimi (Konvertibl Mark) tam üyelik için hazırlık
sürecinde olmaları nedeniyle kendilerine AB tarafından tanımlanmış ve değerlendirilmiş. Değeri ise euro'nun tam yarısı. Peki bu ne demek oluyor? Şu
demek oluyor; örneğin bizim ülkemizde 1 € = 10 TL -ki değil çok daha yüksek- 1 KM = 5 TL . Tabi biz bahtsız bedeviler bu
seyahati yaptığımızda ülkemizde euro ve dolar şaha kalkmış, biri 18 biri de 20 liraya
merdiven dayadığından 1 KM yaklaşık 9.50 lira olmuştu. Siz gideceğiniz tarihteki
euro kurunu baz alarak gerekli güncellemeyi yapabilirsiniz. Hal böyle olunca
bir çayı 25 liraya içmek baya dokundu haliyle 😟.
Şöyle hemen sıcağı
sıcağına birkaç mekan ve fiyat paylaşayım o halde. Gitmeden önce her zaman
olduğu gibi araştırma yaparken yiyecek konusunda köfteci, börekçi, tatlıcı
dışında öneriye rastlamadım desem yeridir. O nedenle siz de bizim gibi özellikle
akşamları gidilen yerin yerel tatlarını, içkilerini ve belki müziğini bulabileceğiniz
mekanlar arıyorsanız faydalı olabilir bu önerilerim. İlk akşam çok yorgun
olduğumuz ve de henüz keşif gezisi yapmadığımız için otelin hemen yanındaki bir
İtalyan restoranına konuşlandık. Salata, et ve şaraptan oluşan mönümüz bizi
oldukça memnun etti. Hem fiyatlar konusunda fikir verebilmesi açısından hem de restoranın
ismini görebilmeniz için mönü kartının bir kısmını paylaşıyorum.


İkinci gün öğlen meşhur cevapi yani köfte yediğimiz için akşam pek acıkmamıştık. Geç saatlere kadar dolaştık, sonra otele geçip biraz dinlendik ve kendimizi Başçarşı sokaklarına attık. İçimizden geçense şöyle aperatif bir şeyler eşliğinde biraz müzik ve hatta mümkünse Boşnak sevda türküleri yani sevdalinka dinlemekti. Dışardan bakınca tam istediğimiz yer gibi duran bir kaç masalık bir mekan bulduk ara sokakların birinde. Canlı müzik de var dediler ve bizi buyur ettiler. Bir kadın solist, bir iki müzisyen, yerel halktan herkesin birbirini tanıdığı bir müşteri profili, buraya kadar her şey güzel. Fakat hem müzik hem servis ve hem de servis yapan kadının aksiliği tam bir hayal kırıklığı oldu ve biz apar topar kalktık mekandan. Mekanın fotoğrafını yan tarafa bırakıyorum, yolunuzu düşürmeyin derim.
Son akşam ise daha önce gitmek istediğimiz ancak yer olmadığı için gidemediğimiz bir restorana gündüzden rezervasyon yaptırdık. Dışardan gözümüze çok hoş gelen bu mekanın içi de, mönüsü de, personeli de çok iyiydi. Hele o akşam deneme fırsatı bulduğumuz Bosna'nın meşhur erik rakısı Sljiva gerçekten harikaydı.
 |
Restoranın adı yukarıdaki gibi yazılıyor ama Cenita diye okunuyormuş ve bir isimmiş.
|
Bir de gün içinde yorulduğumuzda veya üşüdüğümüzde uğrayıp bir şeyler içtiğimiz bir bar var. Bar dediysem çay, kahve, içki her şey var bu sıcacık mekanda. Personel de çok güler yüzlü. Ve en önemlisi fiyatları çok uygun gerçekten. Milli kütüphanenin arka köşesinde yer alan bu güzel mekana ait bir iki fotoğraf bırakıyorum aşağıya.
Bunun dışında elbette çok methedilen börek, trileçe ve köfte yemeyi de ihmal etmedik. Yediğimiz yerleri isim ve fotoğraflarıyla aşağıya koyacağım. Ama kendi adıma şunu söylemeliyim ki benim teyzelerim- ki biri rahmetli oldu nurlarda yatsın - bir börek yaparlardı üstüne tanımam. Zaten biri Boşnak diğeri de Arnavut geliniydi. Yani demem o ki ben çok matah bulmadım. Cevapi dedikleri köfte ve trileçe içinse hadi idare eder diyelim.
 |
Saraybosna'nın tavsiye edilen iki börekçisinden biri Buregdzinica Sac. |
 |
Bir Galatasaray'lı olarak cevapi (köfte) yenecekse tabi ki eski futbolcumuz Tarık Hodzic'in mekanı tercih edilecekti. İki köfte, iki kaymak dedikleri yoğurt benzeri şey ve de iki biraya toplam 26 KM ödedik. |
 |
Mönüden de anlaşılacağı gibi trileçe için mekanımız yine çarşı içindeki Slatko idi. |
Bunun dışında bolca kafe, bar, tatlıcı, nargile içilen kahvehane bulabilirsiniz. Özellikle hafta sonu barlar tıka basa dolu ve kapılarında da kuyruk var. Tabi biz pandeminin göbeğinden gidince buralara hiç yanaşmadık. İnsanların rahatlığını görünce biraz araştırdık ve gördük ki Bosna'da salgın neredeyse bitmiş. Mesela 17 Aralık 2021 günü ülkedeki toplam hasta sayısı 630'du. Hal böyle olunca bazı yaşlılar ve bizim dışımızda kimse maske takmıyordu.
Yazının başında da dediğim gibi keyifli keyifli kenti gezerken savaşın izleri birdenbire karşınıza çıkıveriyor ve sizi olduğunuz yere çiviliyor. Arkanızı dönüp gidemiyorsunuz, içinizden ağlamak geliyor, boğazınız düğümleniyor çaresizce kalakalıyorsunuz olduğunuz yerde.
 |
Umut Tüneli
|

Savaş sırasında günde yaklaşık 1000 kişinin geçiş yaptığı tünelden kuşatma altındaki şehre silah, ilaç ve gıda taşınmış. Umut Tüneli 800 metre uzunluğunda ve 1 metre genişliğinde. Üstteki totoğrafta gördüğünüz ev bir aileye ait ve tünel o evin altından başlıyor. Evin her yeri kurşun delikleriyle dolu. Günümüzde müze haline getirilmiş ve tünelin sadece 20 metrelik kısmı ziyarete açık. İçeride video gösterimleri var. O dönem çekilmiş filmleri izleyebilir, tünelin o kısacık bölümünde yürüyerek çaresizliği iliklerinize kadar hissedebilirsiniz. Tünel şehrin epey dışında ve hatta hava alanının dibinde. Dönüşte uçağımız kalkarken yanından geçtik. Tünele gitmek için merkezden tramvayla son durağa gittik, oradan bir otobüse bindik ve Ilica adında bir kasabaya geldik. Oradan da yine bir başka otobüse geçerek tünelin olduğu köye geldik ve üstteki ikinci fotoğrafta gördüğünüz son durakta inerek on dakika yürüdük. Çok ıssıs bir yer gibi görünüyor ama köyün içinden yürüdüğünüz için son derece güvenli merak etmeyin. Tabi siz bu uzun yolu seçmeyip direk taksiye de binebilirsiniz ama biraz pahalıya mal olur.
 |
Beni en çok yaralayan anıt. Savaşta ölen çocukların isimleri, doğum ve ölüm tarihleri. Çoklar ve çok küçükler. Başka bir şey yazmaya gerek yok bence. |
 |
Bosna Gülü ; şehrin her yerinde karşınıza çıkıyor. Savaş ve yıkım unutulmasın diye bombaların düştüğü yerlere bu resmi yapmış Saraybosna halkı. |
Bunların dışında her an karşınıza yakınlarını kaybetmiş bir savaş mağduru, bir savaş müzesi veya duvarları delik deşik bir apartman çıkabiliyor. Çoğuna dokunmamışlar, insanlık görsün ve utansın diye. Ama gariptir ki ben biraz gecikmiş bu yazıyı yazarken dünya başka bir savaşı konuşuyor. Rusya ve Ukrayna arasında yine liderlerin hamasi söylemleriyle alevlenen, yine çocukların, yine masum kadın ve erkeklerin, yine hayvanların, kısaca yine insanlığın öldüğü bir savaş yaşanıyor. Demem o ki alnının ortasına yazsan, gözünü para ve güç hırsı bürümüş insanoğlu yine utanmayacak, yine savaşacak, yine öldürecek.
En iyisi bir kaç fotoğraf ve bence gezinin en keyifli kısmı olan Trebevic dağı bölümüyle devam edelim Aksi halde bu konulardan çıkamayacağım.
 |
Fatih Sultan Mehmet Camii |
 |
Gazi Hüsrev Bey Müzesi |
 |
Gazi Hüsrev Bey Camii |
 |
Saat Kulesi |
 |
Sebil |
 |
Milli Kütüphane |
 |
Sırp Ortodoks Kilisesi |
 |
Bakmayın güldüğüme, zira oturduğum yer yine bir savaşla ilintili. 1.Dünya Savaşı'nın başlamasına vesile olan Latin Köprüsü. |
 |
İsa'nın Kalbi Katedrali |
 |
St. Anthony Kilisesi |
 |
Adından da anlaşılacağı gibi bir inatlaşmaya sahne olan İnat Evi şu an yerel yemekler yapan bir restoran olarak hizmet veriyor. |
 |
Morika Han; Tıpkı Bursa Koza Han benzeri Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyor. |
 |
Başçarşı |
Yukarıdaki fotoğraf Başçarşı'da hemen her dükkanda görebileceğiniz manzara. Lokumlar, bakır eşyalar, kilim desen cüzdanlar ve de çakma çantalar. Size bir yeri hatırlatıyor değil mi? Evet aynı Mısır Çarşısı. İşin daha komiği Bosna Hersek'te neredeyse hiç üretim olmadığından bütün bu malların Türkiye'den gitmesi. Çarşının sadece mimarisi çok özgün ve korunmuş o kadar. Gelelim en keyifli kısma Trebevic dağı (1629 m). Şehrin içinden yürüyerek gidilen bir teleferikle 7-8 dakikada çıkılan harika bir coğrafya. Sırtınızı Milli Kütüphane'ye verin ara sokaklardan on dakika da istasyona varıyorsunuz. Zaten her yere tabela koymuşlar. Kişi başı gidiş dönüş 20 KM ödeyerek son derece modern bir teleferikle güzel bir yolculuk yapabilir, çam ağaçları arasında karda yürüyebilir ve yukarıdaki kafede çayınızı kahvenizi içebilirsiniz. Mekanın ve ortamın tek eksiği sıcak şarap olmaması. Tabi bir Türk olarak insanın canı sucuk ekmek de çekmiyor değil 😊. Baharda veya yazın gidiyorsanız gidişi veya sadece dönüşü yaklaşık iki saat süren işaretlenmiş yürüyüş parkurundan yapabilirsiniz. Trekkingciler için çok güzel hazırlanmış tabelalar ve parkurlar var. Ancak kış koşullarında hele turistler için çok uygun değil elbette. Şimdi aşağıya bolca fotoğraf ve de teleferikten çektiğim bir videoyu koyacağım. Beğeneceğinizi umuyorum.
 |
Bir de güzel kar yağıyordu... |
Uzun bir aradan sonra ilk seyahatimizi Bosna Hersek'e yaptık. Her ne kadar beklentimin altında kalsa da farklı yerler görmek, farklı kültürler tanımak güzel. İmkanları ölçüsünde gezmeli insan fırsatı varsa. Yarına ertelememeli. Sonra gözle göremediğimiz bir virüs geliyor bizi yıllarca eve hapsediyor. Ya da koşullar değişiyor, insanlar değişiyor, hayat değişiyor. Elinde "gidilecek ülkeler, görülecek yerler, tadılacak lezzetler" listesiyle kalıveriyorsun. O nedenle erteleme, vazgeçme, üşenme. Şehrindeki ormanı gör mesela, mahallendeki kiliseye git, bir müzede atalarını yad et, bir sergi gez ve ruhunu yıka, veya Mimar Sinan'ın eseri bir camide dua et. Hangisine vaktin varsa, canın hangisini isterse. Yeter ki gez, gör ve hisset.