2019 yılı Kasım ayının sonunda gerçekleştirdiğimiz bu gezinin
yazısını hazırlamaya döner dönmez başlamıştım aslında. Fakat sonra araya iki
taşınma ve görev yaptığım sivil toplum platformunun yoğun programları girince
yazı işi tavsadı. Ta ki Covit-19 virüsü kapımızı çalıp evlere kapanana kadar. Corona karantinasının ilk günleri biraz şaşkınlık, temizlik ve alışveriş döngüsünde geçtikten sonra uzun
zamandır yapmaya fırsat bulamadığımız kişisel işlerimiz, hobilerimiz ve
okunmayı bekleyen kitaplarımız birer birer saklandıkları yerden çıktılar ve
dört duvar arasındaki hayatımızı renklendirdiler. Umarım bu zor günleri bir an
önce en az hasarla atlatıp normal yaşamlarımıza döneriz. Sadece ülkemizi değil tüm dünyayı etkisi altına alan bu salgın, ne kadar sürecek
ve nasıl gelişecek bilinmez ama şu bir gerçek ki hayatlarımızda çok şey değişecek.
Kendi adıma aldığım her nefesin, yediğim her lokmanın, bir fincan kahvenin,
dost sohbetlerinin kısacası sahip olduğum her şeyin, yaşadığım her anın kıymetini daha çok
bileceğim. Hepimize sağlık ve esenlik
dileyerek masal diyarı Alsas yazımla sizleri baş başa bırakıyorum.

Hayal et, gerçek oluyor … demiştim geçen sene Noel zamanı
Brüksel ve Brüj seyahatimiz
sırasında. Ve o gezinin dönüşünde bu kez
gezginlerin yeni gözdesi Strasbourg ve Colmar süslemeye başladı hayallerimi. Bu
iki şehrin de içinde yer aldığı bölgeye Alsas Bölgesi (Fransızca ; Alsace) deniyor. Fransa’nın kuzeydoğusunda Ren nehri
boyunca uzanan bölge, Noel zamanı olduğu
kadar bahar aylarında yapılan Şarap Yolu gezileriyle de oldukça popüler. Tarih derslerinden ismini hatırlayacağımız
üzere iki ülke arasında çok kez el değiştirmesinden olsa gerek, Fransız ve de
çokça Alman kültürünün izlerini taşıyor.
Alsas bölgesi özellikle Noel zamanı çok popüler olduğu için doğal olarak
pek çok gezgin bölge hakkında oldukça detaylı seyahat yazıları yazmış. Hepsinin
ellerine sağlık. Bu nedenle ben, çok
teknik detaylara girmeden kendimce gezinin artı ve eksilerini bol bol fotoğraf
eşliğinde sunmak istedim.
Hayalimi gerçeğe dönüştürmek üzere öncelikle uçak bileti
işini halletmek için uygun bilet kollamaya başladım. Bu kez arkadaşım Yeşim de Bahar ve bana katılmaya karar verince üç kişilik bilet ve otel organizasyonu
için kolları sıvadım. Erken davranıp biletleri kişi başı gidiş – dönüş 800 Tl
gibi çok uygun fiyata Pegasus’tan satın aldık.
Seyahat planını iki gün Strasbourg, iki gün de Colmar olarak yaptık. Basel Moulhose havaalanına vardığımızda Fransa çıkışından - ki Almanya ve İsviçre olmak üzere iki ülke çıkışı daha var - çıktıktan sonra kapının hemen
karşısından istasyona giden otobüse binerek Strasbourg trenine bineceğimiz Saint Louis istasyonuna geçtik.
Genel
olarak gezi yazılarında biletleri trene binerken alabileceğiniz, işlemlerinizi
kolaylıkla yapabileceğiniz gibi çok iyimser öneriler yazılıyor. Ama benim tavsiyem ilk bulduğunuz
canlı görevlisi olan gişeden tüm seyahat biletlerinizi alın. Kaldı ki ona da
durumu anlatmakta da zorlanabilirsiniz. Ülkede genel olarak İngilizce ile ilgili
bir sorun var. Nasıl olsa makineye okutmadığınız sürece kullanılmış olmuyor
biletiniz. Zira makineler çok karışık ve de gişeler her zaman açık
olmuyor. Biz dönüşte Colmar
istasyonundan hava alanına gitmek için gişe görevlisi olmadığından makineden
alalım dedik. Üstelik bir Fransız’dan yardım almamıza rağmen korkunç bir hata
yaparak üç kişilik üç bilet aldığımız için neredeyse bir uçak bileti kadar para
ödedik. Aman dikkat diyeyim. O nedenle bir kez daha hatırlatmak isterim ki
seyahat planınızı önceden yapın ve gişe bulduğunuzda tüm seyahat biletlerinizi
alın.


Güzel bir tren seyahatiyle Strasbourg’a geldikten sonra
tramvaya binerek otelimize en yakın istasyonda indik ve gündüz çok keyifli olan
ama hava kararınca pek de tekin olmayan bir yoldan yaklaşık 10 dakikalık yürüme
mesafesiyle otelimiz Holiday Inn Strasbourg Centre’a geldik. Bu oteli ilk kez kullandığım seyahat sitesi
www.agoda.com aracılığı ile buldum ve çok memnun kaldık. Özellikle yurt dışı seyahatlerde kötü sürprizler yaşamamak için zincir otelleri tercih etmek en azından standart konfor, temizlik ve kahvaltıyı garanti ediyor.
Ayrıca otelde yaşadığımız bir olayı da sizinle paylaşmak isterim. Kızım Türkiye’de olmayan bir markanın Strasbourg’daki mağazasından bazı doğal kozmetik ürünler aldı. Akşam otele gidince içime doğmuş gibi kendisini uyarmama rağmen poşeti bavula koymayıp yere bırakmış. Ertesi sabah biz erkenden otelden çıkıp tüm gün şehri gezdik ve yine akşam geç saatte otele döndük. Ve fakat ürünlerin olduğu paket ortada yoktu. Odanın her yerini arayıp bulamayınca durumu resepsiyona haber verdik. Sabah ilgili müdür ve temizlik görevlileri gelince haber vereceklerini söylediler. Sonuçta ertesi sabah müdire hanım bizden bir beyan yazısı alarak zarf içinde alışverişin tutarını iade etti, üstelik gidip şehirden aynı ürünleri alıp getiremedikleri için de çok çok özür dileyerek. Kızım poşetin üzerine akşam otele yürürken yediği boş meyve kutusunu koyduğu için ve poşet yerde olduğu için muhtemelen çöp zannedilerek atıldı. Avrupa’da sistem sadece dürüstlük ve kişinin beyanına dayalı olduğundan hiç itiraz etmeden ödememizi yaptılar. Holiday Inn Strasbourg Centre’a kocaman bir alkış
J
 |
Notre-Dame Katedrali gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri bence. Katedralin içinde yer alan astronomik saatin günde bir kez yapılan gösterisini izlemek içinse ayrıca bilet almanız gerekiyor. |
 |
Noel sebebiyle Hz.İsa'nın doğumunu tasvir eden figürler, katedralin her köşesine yerleştirilmiş. |
Gezdiğimiz bölge içinde Strasbourg en büyük kent. Büyük dediysem şehrin tamamını 1,5 günde
gezdik işte o kadar büyük. İçinden nehir geçen bu güzel şehir, tarihi ve kültürel mirasına sahip çıkarak
modern yaşamın ihtiyaçlarına cevap verecek düzenlemeleri yapan ve bu sayede
yılda yaklaşık 2 milyon turisti ağırlayan bir Avrupa kenti. Ayrıca
Avrupa Parlamentosu’na ev sahipliği yapması da günümüzdeki önemini bir
kat daha arttırıyor.
 |
Noel klasiği glühwein molaları gezinin en tatlı anı. |
 |
Mimari olarak zaten güzel olan binalar bir de böyle süslenince hepsi birer sanat eserine dönüşmüş. |
 |
Markasız çıkmam diyenler için Galeries Lafayette :) |
Noel zamanı bu lokasyonu tercih ettiyseniz zaten üç aşağı
beş yukarı nasıl bir masalın içine düşeceğinizi tahmin edersiniz. Biz de aynen
beklediğimiz masalsı etkiyi ziyadesiyle yaşadık. Ancak yazının başında da dediğim gibi
güzelliklerin yanında hayal kırıklığı yaşadığımız şeyleri de sizinle paylaşmak
istiyorum. Bizi en çok zorlayan şey Fransız mutfağı oldu desem acaba ne
düşünürsünüz? Ama gerçekten öyle oldu. Sık sık gittiğimiz Yunanistan’ın
muhteşem mutfağı ile kıyasladığımı sanmayın sakın. Avrupa'da da pek çok ülkeyi
gezmiş biri olarak söylüyorum bunu. Gitmeden yaptığım tüm araştırma ve olumlu
yorumlara dayanarak seçtiğimiz restoranlar ve yemekler gerçekten bizi hiç mutlu
etmedi. Bu arada Fransa'da geleneksel lokanta - bar tarzı yerlere winstub dendiğini de hatırlatayım. Noel pazarlarında satılan sokak yiyecekleri, tatlılar ve meşhur
simitleri pretzels dışında bir ton para ödeyip aç kaldık resmen. Ama en azında
Strasbourg büyük şehir olduğu için dünya mutfaklarından örnekler ve fast food
zinciri pek çok restoran alternatifi var tabi. Biz her ne kadar tercih etmeyip
yerel lezzetlerde ısrar etsek de size tavsiyem ilk gün deneyin ama ikinci gün
zorlamayın. Colmar’da durum daha da vahimdi. Buna daha sonra değineceğim.
 |
Önceden rezervasyon yaparak gittiğimiz Le Tıre Bouchon adlı winstub. Sağda gördüğünüz spaetzle denilen el yapımı makarna. |
 |
Molalarda bir yandan kahvemizi yudumlarken bir yandan da elimizde haritalarla günün geri kalanını planlıyoruz. |
Strasbourg'da yapacağınız nehir gezisini hem şehrin her
noktasını hem de Avrupa Parlamentosu binasını görebilme fırsatı vermesi
açısından kesinlikle öneririm.
Colmar’a geçeceğimiz sabah havanın da yağmurlu ve soğuk
olması nedeniyle bavullarla yürümeyi ve tramvaya binmeyi gözümüz hiç yemedi.
Resepsiyondan bir taksi çağırarak 10 dakikalık bir yolculukla istasyona geldik.
Yine maceralı bir bilet alma faslından sonra - ki gerçekten gördüğüm en
karmaşık sistem ve gereksiz detay- trene kendimizi atarak Colmar’a doğru yola
çıktık. Trenlerde bavullar çok büyük sorun oluyor gerçekten. Bavul koyma
yerleri var ama yolcu ve turist çok olduğundan asla yeterli değil ve ara
koridorlara koymak zorunda kalıyorsunuz ki bu da yolu kapatıyor. Yine güzel bir tren yolculuğu ile yaklaşık 35 dakikalık bir sürede Colmar'a vardık.
Navigasyon otelimizin yürüme mesafesinde olduğunu gösterdiği için herhangi bir vasıta kullanmadan yürümeye karar verdik. Ve daha ilk andan itibaren fotoğraf karesini andıran evler, sokaklar, parklar "iyi ki geldik" nidalarımıza şahitlik etti. Colmar'daki otelimizi
www.booking.com' dan ayırtmıştım. Biz günü kaçırmamak için Colmar'a erken gelince otele (!) girişimiz biraz sorun olsa da konum itibariyle eski kentin göbeğinde oldukça kullanışlı ve temiz bir evle karşılaşınca sokakta sıcak şarap içerek beklemeyi pek de sorun etmedik :))
 |
Yeşil panjurlu ev- otelimizin adı biraz karışık; Les appartements du Koifhus. Ama konumu gerçekten mükemmel. |
 |
İtalya'da yaşayan iki arkadaşımız da gezimizin Colmar kısmında bize katılınca tatilimiz çok daha keyifli hale geldi.
|
Noel zamanı Colmar'ı merkez kabul edip çevresindeki köyleri ve Noel pazarlarını düzenli shutle seferlerini kullanarak gezmek mümkün. Zaten size tavsiyem özellikle Noel döneminde kesinlikle araba kiralamaya kalkmayın. Zira şehir içlerinde araç park ettirmiyorlar, otoparklar çok pahalı ve de köylere gidip dönerken ciddi trafik problemi oluyor. Biz gitmeden önce gezmek istediğimiz köyleri Eguisheim, Riquewihr, Ribeauville ve Kaysersberg olarak belirlemiştik. Bu köylerden Eguisheim ters yönde kaldığından oraya ayrı bir shutle gidiyor ama diğerleri için iki farklı rota var.
 |
Örnek olması açısından şu tarifeyi de buraya bırakalım :) |
Hangisini isterseniz onu seçin günün sonunda Colmar'a dönüyorsunuz. Bu pitoresk kasabalardan beni en çok etkileyen Eguisheim oldu. Gerçi kızım küçük bir sağlık problemi yaşadığı için Kaysersberg'i göremeden otele dönmek zorunda kaldık ama yine de yorumlarda da açık ara önde giden Eguisheim sanki benim de favorim gibi. Başta da yazdığım gibi bölge şaraplarıyla da oldukça ünlü. Bahar aylarında yapılan bağ gezileri de gezginlerin favorisi. Özellikle beyaz şaraplarıyla ünlü bölgenin tek kırmızı şarabı Pinot Noir da- ki ben gelirken iki şişe almıştım - çok başarılı.
 |
Equisheim |
 |
Burası ilk akşam yemek yediğimiz yer. Son derece sevimli bir dekorasyona sahip restoranın personeli de çok güler yüzlüydü. |
İkinci akşam yemek maceramız daha vahimdi. Uzun uzun anlatmayacağım ama resmini paylaştığım restorana giderseniz dikkatli olun çünkü salatanızdan kesme şeker boyutunda çamur çıkabilir. Geri gönderirsiniz, yeni gelen yarım kesme şeker boyutunda çamurla gelir :)) Gülücük koyduğuma bakmayın şaka değil, üstelik hesapta da bir indirim beklemeyin.
 |
Restoranın adı L'Alsako. Dikkat çamur çıkabilir !! |
Colmar'ı ve köyleri yazıyla anlatmaya çok da gerek yok bence. Nasıl bir masalın içinde olduğumuzu anlatabilmek için fotoğraflar yeterli.Işıl ışıl Noel pazarları, güzel pastaneler, harika kahveler, muhteşem şaraplar ve tabi ki glühwein (Noel pazarlarında satılan sıcak şarap) bu geziyi unutulmaz kılan detaylardı.
Başta da söylediğim gibi, yazıyı corona salgını döneminde evde kalmak zorunda olduğumuz sıkıcı günlerde tamamladım. Şimdilik halen evdeyiz. Önümüzdeki günler ne gösterecek bilinmez. Ama umarım bu salgın kısa sürer ve hepimiz sağlıkla atlatırız. Gönlümüzce gezeceğimiz, gördüklerimizi, yaşadıklarımızı birbirimizle paylaşacağımız güzel günlerde buluşmak dileğiyle.