Belçika'dan ilk paylaştığım instagram fotoğrafının altına "hayal etmekten vazgeçmeyin, bir gün gerçek oluveriyor " yazmıştım çok içimden gelerek. Bu fikrimi bir kez daha yineleyerek size benim gözümden şahane Brüj'u anlatmaya çalışacağım. Aslında Brüj kendini anlatacak desek daha doğru olur çünkü çok sayıda görsel paylaşmayı düşünüyorum. Öncelikle kafa karışıklığına mahal vermemek için şehrin isminin yazılışı ile ilgili kısa bir bilgi vermek isterim. Üç farklı şekilde karşımıza çıkan Brüj - ki ben yazıda Türkçe okunuşu olarak bunu kullanacağım - İngilizce ve Fransızca olarak Bruges, Flemenkçe olarak ise Brugge şeklinde yazılıyor.
Yazının başında da bahsettiğim gibi, Belçika ve özellikle Brüj gezisi uzun zamandır hayalini kurduğum ve sık sık ucuz bilet yakalama ümidi ile bilet fiyatlarına baktığım bir destinasyondu. Yine böyle bir zamanda üstelik de kızımın ara tatiline denk gelen 28 Kasım / 2 Aralık haftasına bilet bakıyordum. Aylardan da sanırım Eylül başıydı. Ve fakat o da ne? Euro almış başını gitmişken bile makul sayılabilecek bir fiyata üstelik de THY ile Brüksel'e bilet buldum. Bu arada Noel pazarlarının ne zaman kurulduğu ve Avrupa'nın en önemli Noel pazarlarının Belçika'da olduğu ile ilgili henüz bir fikrim yoktu. Organizasyon için araştırmaya başlayınca Noel zamanına denk geldiğimizi ve bunun çok özel bir deneyim olduğunu öğrenmek bizim için şahane bir sürpriz oldu .
Olay kesinleşip bileti alınca uzun yıllardır Brüksel'de yaşayan üniversiteden arkadaşım Berrin'i aradım. Berrin'in tavsiyeleri ile iki gün Brüj sonra da iki gün Brüksel olmak üzere güzel bir gezi programı hazırladım ve otel rezervasyonlarını yaptım.
Sabah 10.45 Sabiha Gökçen'den kalkan THY uçağı ile yaklaşık 3.30 saat sonra Brüksel Havalimanı'na indik. Brüksel'de iki hava alanı var, biri şehrin epey dışındaki ve küçük uçakların tercih ettiği Charleroi, diğeri ise bizim indiğimiz Brüksel Havalimanı. Gelmeden derlediğim gezi notlarına göre, Brüj trenine binmek üzere iki kat aşağıda bulunan istasyona indik. Direk giden trenin saati bize uymadığı için Brüksel kuzey istasyonundan aktarma yaparak Brüj'e doğru yola çıktık.

Tek yön bilete kendim için 21.60 Euro, kızım Bahar 26 yaşından küçük olduğundan 11.80 Euro ödeyerek, aktarmalar dahil 1 saatlik bir yolculukla rüyalarımın kenti Brüj'e vardık. Hemen belirteyim bol fotoğraflı bir yazı hazırlamak niyetindeyim. Özellikle fotoğraf meraklıları -ki benim özel bir merakım olmamasına rağmen neredeyse her kareyi çektim- bu masal şehrini mutlaka görmeli.
Brüj'de metro ya da tramvay sistemi yok. Zaten şehir çok küçük olduğundan gideceğiniz yere otobüs veya taksi kullanmak zorundasınız. Hava koşullarının uygun olduğu bir mevsimde gittiyseniz yürümek de bir diğer alternatif olabilir tabii. Trenden indikten sonra turizm danışma ofisinden hem şehir haritası edindik hem de otelimize hangi otobüsle gideceğimizi sorduk. İstasyondan çıkınca genişçe bir duraklar meydanında bulduk kendimizi. Buradan üzerinde "centrum" yazan bir otobüse, biletimizi şoförden alarak bindik. Grote Mark meydanı Brüj'ün en büyük meydanı ve tüm önemli binalar ya bu meydanda ya da yakınında. Dolayısıyla otel seçimini yaparken bu meydana yakın olmasına özen göstermiştim. Ancak bu kadar da meydanın neredeyse ortasında olabileceği aklıma gelmemişti. Ve seçtiğim otel şahaneydi ; B&B Verdi. Eski bir orta çağ evinden restore edilmiş. Odalar yenilenmiş haliyle ama yine de pek dokunmak istememiş olacaklar ki pencereleri yere kadar olan odanın tavanından geçen oldukça heybetli ahşap bir kiriş ve taş şömine o dönemin sessiz tanıkları olarak bizi misafir etti. Kahvaltı hemen yan sokakta Verdi Restoran'da veriliyordu. Edindiğim bilgiye göre Brüj'ün en pahalı restoranıymış. Biz yemek yemedik ama kahvaltısı muhteşemdi. Fiyat - fayda dengesi son derece iyi bu oteli kesinlikle tavsiye ederim.
![]() |
Gerek personelin ilgisi gerekse Noel konseptli dekorasyonu, içerideki kahve kokusu ve tabii fonda çalan eşsiz Verdi eserleri... Hangisini daha çok sevdim bilmiyorum. |
![]() |
Odaların bulunduğu sahanlık. Merdiven
kaç yüz yıllık kim bilir?
|
![]() |
Noel zamanı Bruj'de olmak...Muhteşem. |
Brüj, II.Dünya Savaşı'ndan hiç zarar görmeden çıkan bir orta çağ kenti. Kanallarında, sokaklarında gezerken adeta zaman tüneli ile o döneme gittiğinizi hissediyor, duyuyor ve kokluyorsunuz. Şehirdeki tarihi yapıların olduğu gibi muhafaza edilmesi bir yana tüm evler, sokaklar, köprüler yani neredeyse tüm şehir hiç değişmemiş. Bir dünya vatandaşı olarak beni fazlasıyla sevindiren bu durum, ülkemde acımasızca tahrib edilen tarihi eserleri ve doğal güzellikleri düşününce ister istemez yüreğimi sızlatıyor.
![]() |
Her şehre bir renk vermişler... Brüj'e kırmızı düşmüş. |
![]() |
Bir Noel klasiği olan buz pateni pisti de meydandaki yerini almış. |
Brüj'de gezilecek yerler konusu bence yaz (bahar da olabilir) ve kış hatta Noel zamanı olarak ayrılmalı. Brüj oldukça kuzeyde olduğundan kışın güneşi görmek pek mümkün değil. Bizim gittiğimiz dönemde çok soğuk olmamasına rağmen - sanırım 6-7 derece civarıydı- yağmur ve nem insanı üşütüyor. Dolayısıyla çok uzun yürüyüşler yapamıyorsunuz. Kısa aralıklarla sıcak bir yerde bir kahve yada bira molası vermek şart oluyor. Niyetim bahar aylarında bir kez daha gitmek ve tüm sokaklarını, parklarını doyasıya gezmek.
![]() |
Brüj'e kadar gidip de kek kalıbı tatlılığındaki bu renkli binaların önünde fotoğraf çektirmeden dönülmez. |
Kentin diğer önemli merkezi Burg Meydanı. Yanı başındaki Markt Meydanı kadar gösterişli olmasa da Belediye Sarayı, Kutsal Kan Basilikası gibi önemli binaların burada yer alması nedeniyle kesinlikle görülmeli. Zaten iki meydan birbirine çok yakın, aralarında sadece bir sokak var.
![]() |
Yapımı 1400'lü yıllara dayanan Belediye Sarayı. |
![]() |
Holy Blood Basilikası ( Kutsal Kan Basilikası) |

Şimdi gelelim hem gezinin hem de yazının en keyifli bölümüne; kanal gezisi. Hani gezinin olmazsa olmazı ne deseniz kanal turu derim. Kanal çevresinde pek çok farklı noktadan kalkan tekneler, aynı sürede aynı yerleri gezdiriyor. 30 dakika süren tekne gezisi için iki kişi 16 Euro ödedik ama kesinlikle değdi. Gezi sırasında tekneyi kullanan kaptan aynı zamanda rehberlik yapıyor. En eski köprüyü, evlenen çiftlerin fotoğraf çektirdiği en güzel köprüyü, şehrin en küçük gotik penceresini, aşk gölünü, Türk konsolosluğunu gördüğümüz tur sırasında, pencerelerin üzerindeki küçük yüzlerin evleri kötü ruhlardan korumak amacıyla yapıldığını, suyun derinliğinin 1-3 metre olduğunu, kanalın kuzey denizine kadar ulaştığını da öğrendik. Tam tekneden inerken kaptanın bana dönüp"Cimbom, Galatasaray" demesi ise benim için gezinin en şahane anlarından biri olarak kişisel tarihime geçti:))
![]() |
Şehrin en eski köprüsü. |
Daha önce gittiğim başka ülkelerde, orta çağdan veya yakın çağdan günümüze tüm yaşanmışlıklarıyla gelen ve bozulmadan ayakta kalan şehirler gördüm. Brüj ile benzer özellikler gösteren bu şehirler, görsel olarak beni etkilese de adeta şehrin dokusuna sinmiş ağır hava ve burnuma gelen nemli küf kokusu beni bir süre sonra rahatsız etti ve bir an önce oradan uzaklaşmak istedim. Ama Brüj'de bunun tam aksine geçmişin mirasına sahip çıkarak modern yaşamı kendine uyduran bir şehircilik anlayışı hakim. Yani demem o ki, yalnızca hiç bir şeye dokunmamak değil tarihe sahip çıkmak, aksine bozmadan dokunacaksın, hayatın içine katacaksın ki seninle yaşayacak o taş, o ağaç, o köprü, o kaldırım. Bence ancak o zaman nesilden nesile aktarılan bir kültür mirası olabilir şehirler. İşte Brüj böyle bir şehir. Hele bir de sokaklarındaki çikolata ve waffle kokusu yok mu? İnsanın hiç dönesi gelmiyor inanın.
![]() |
The Church of Our Lady |
The Church of Our Lady kilisesi, şehrin en uzun yapısı olmasının yanında dünyadaki ikinci en uzun tuğladan yapılmış kuledir. İçinde Michelangelo'nun yaptığı Meryem ve bebek İsa'yı tasvir eden Madonna ve Çocuk heykeli bulunmaktadır. Kiliseyi ziyaret etmek ücretsiz ancak bu heykeli görmek istiyorsanız bilet almanız gerekiyor. Biz de kızımla bilet almak için gişeye yaklaştık ve görevli heykelin bakımda olduğunu, içeride sergilenenin replika olduğunu, eğer istersek indirimli bilet alarak görebileceğimizi söyledi. Her ne kadar heykelin orijinal ile replikasını görünce anlayacak kadar engin bilgiye sahip olsam da😉sistemin şeffaflığı takdire şayan. Velhasıl biz heykeli göremedik ama Michelangelo'nun Roma'da bulunan Musa heykelini görmüş biri olarak derim ki, siz giderseniz ve orijinali sergileniyorsa mutlaka görün.
![]() |
Eh biraz üşüdük tabii ama yine de harikaydı. |
![]() |
Aziz Salvotor Katedrali |
Gezip gördüklerimizi anlattım, şimdi de biraz... Evet anladınız. Çikolata ve waffle konusunda çok iradeli davransam da bira ve patates olayı beni benden aldı diyebilirim. 2500 çeşit biranın olduğu bir ülkeden söz ettiğimizi de hatırlatmak isterim. Benim için Brüksel bira açısından daha verimliydi, çünkü yazının başında da bahsettiğim gibi orada yaşayan arkadaşım Berrin'in önerileri ile ülkenin en iyi biralarını tatma şansım oldu. O nedenle bira ve çikolata konusunda Brüksel yazımda size detaylı tavsiyelerim olacak.
![]() |
Kralların birası olarak lanse edilen Cambrinus. Bence hak ediyor. |
Cafe Cambrinus otelimizin hemen yanındaydı. Ve eşyalarımızı otele atar atmaz soluğu orada aldık. Aperitif yiyecekler eşliğinde biranızı yudumlayabileceğiniz mekan, gün içinde mola vermek için ideal. Bir de sokağın devamında Brasserie Cambrinus var ki biz ikinci akşam yemek için gittiğimizde içerisi tıka basa doluydu, barda ve kapıda masa bekleyen onlarca kişi vardı. O kadar beklemeyi göze alamadığımız için meydandaki bir restoranı tercih ettik. Ancak şunu söyleyeyim Cambrinus hariç pek çok mekanda sadece üç beş masa vardı ve gittiğimiz iki restoran da kayda değer değildi. Bir daha gidersem kesinlikle sıra da olsa bekleyip orada yemek isterim.
![]() |
Ve tabii ki mahallenin yakışıklısı 2be. |
![]() |
2be'nin girişindeki bira duvarı. Bu arada her biranın ayrı bardağı olduğunu da hatırlatalım. |
Ve gelelim waffle konusuna. Kızım Bahar bir waffle sever olarak, günde iki porsiyon olmak üzere farklı yerlerde denedi ve şöyle dedi "biz daha önce waffle yememişiz bence". Yani demem o ki hepsi güzel ama en meşurları go.fre ve Albert. Ben sadece Albert'i denedim, çilek ve taze kremalı olan nefisti.
![]() |
go.fre Grote Markt'tan Burg Maydanı'na giden sokakta. |
Yazımı bitirirken çikolata meselesini atladığımı sanmayın. Bu konuya Brüksel yazımda daha detaylı değineceğim için burada sadece güzel bir vitrin fotoğrafı ile yetiniyorum. Bu arada patates kızartması ve midye de var elbette. Patates tamam ama buharda yada şarap soslu midye deyince komşuya haksızlık edemeyeceğim, çünkü çok daha güzellerini Yunanistan'da yedik. 😊
Ben gezerken de yazarken de çok keyif aldım. Umarım siz de okurken benimle aynı duyguları paylaşır ve seyahat planlarınıza dahil edersiniz. Benim gibi yeni yıl coşkusunu müzikli, ışıltılı, süslü, püslü şehirlerde glühwine (sıcak şarap) eşliğinde yaşamayı seviyorsanız ilk tercihiniz Noel zamanı Brüj olsun.