26 Şubat 2016 Cuma

Thassos Adası

Ağustos 2015
Ege'nin en kuzeydeki adası Thassos ( Tasos / Taşöz). İstanbul'dan kendi aracınızla gidiyorsanız ulaşması en kolay Yunan adası dersek yanlış olmaz. Süreniz kısıtlıysa ve keyifli bir deniz tatili yapmak, Yunan mezelerinin tadına bakmak ama yolda çok zaman kaybetmek istemiyorsanız bu güzel ada tam size göre. 
Biz Thassos'a ilki 2014 yılında olmak üzere iki kez gittik. Bu yazıda her iki seyahatin aklımda kalanlarını paylaşacağım sizlerle. İpsala sınır kapısından çıktıktan kısa bir süre sonra (40 km) Alexandroupoli (Dedeağaç) ayrımına varıyorsunuz. Eğer daha önce görmediyseniz buradan saparak Dedeağaç'ta bir kahve molası verebilir ve şehirde kısa bir tur atabilirsiniz. Biz ilk gidişimizde öyle yapmış hatta kahve yerine güzel bir öğle yemeği yiyerek yolumuza devam etmiştik. 
Dedeağaç'tan yaklaşık 120 km sonra Keramoti tabelasından saparak otoyoldan ayrıldık. Aslında adaya Kavala'dan da feribot var. Ancak Kavala'dan kalkan feribota gitmek için bir süre daha yol yapmak gerekiyor. Ayrıca feribot ile seyahat süresi de yaklaşık iki saate çıkıyor. Bu nedenle biz Thassos gezilerimizde Keramoti üzerinden geçmeyi tercih ediyoruz. 


Feribotlar oldukça büyük ve konforlu. 35 dakikalık bir yolculukla adanın liman kenti Limenas'a ulaştık. Tıpkı ada vapurlarında olduğu gibi burada da martılar gemiyi takip ediyor ve yolcuların kendilerine uzattığı çeşitli yiyecekleri almaya çalışarak adeta bir görsel şölen yaşatıyor fotoğraf meraklılarına. 

Geçmişi M.Ö. 7. yüzyıla dayanan ada, mermer, çinko, altın ve bakır gibi doğal zenginlikleri sayesinde yüzyıllar boyunca cazibesini korumuş ve pek çok kez el değiştirmiş. Günümüzde şahane kumsalları ile ekonomisini turizm ağırlıklı sürdüren Thassos'da şarap, bal ve zeytinyağı üretimi de hatırı sayılır ölçüde yapılmakta. Özellikle adanın doğusuna doğru giderken yolda gördüğünüz yerel bal satıcılarından bal alın. Çiçek, kestane, çam ve ıhlamur ballarını bulmak mümkün ve de hepsi birbirinden lezzetli. 
Feribottan indikten sonra Limenera yolunu takip ederek Potos'a vardık. İlk gelişimizde Limenera'da Hotel Asterias'ta kalmıştık. Hem oteli hem de sahipleri Kostas ve dünya tatlısı eşi Maria'yı çok sevdik. Ancak ikinci gidişimizde orada yer bulamadığımız için bu kez Potos'da kalmayı tercih ettik. Potos Limenera'ya göre daha hareketli ve daha çok mekana sahip. Hem konaklama hem alışveriş hem de yeme-içme imkanları daha geniş. 
Potos'da Hotel Sirines yine booking.com aracılığı ile bulduğumuz ve çok memnun kaldığımız bir tesis oldu. 
Adanın irili ufaklı onlarca plajı var. Ancak bazılarına ulaşım gerçekten zahmetli. Örneğin Paradise Beach pek tavsiye edeceğim bir yer değil. Arabanızı tepede bir yerde bırakıp o sıcak havada yürümek zorundasınız çünkü aşağıda park yeri sıkıntılı. Üstelik deniz de öyle pek ahım şahım değil. Bir tane taverna - bu arada ilk yazıda bahsetmemiştim, bilmeyenler için söyleyeyim; burada taverna restaurant - meyhane anlamında kullanılıyor - bir tane de karavan büfe var. Plajlardan başlamışken devam edelim. Potos'a yakın Pefkari bölgesi hatta mahallesi demek daha doğru çünkü yürüyerek bile gidilebilir. Burası da deniz olarak kayda değer değil ama tavernaları güzel. Ayrıca dalmaya ve su sporlarına meraklı olanlar için bir dalış kulübü ve su sporları merkezi mevcut. Adanın en ünlü plajlarından Golden Beach ise hem yüzmek ve hem de çoluk çocuk dalgalarla oynamak için son derece elverişli. Üstelik bizim Karadeniz gibi kum çekilmediği için kum çukurları oluşmamış ve bu nedenle tehlikeli değil. 
Gelelim en beğendiğimiz plajlara. Psili Ammos plajı ve tavernası tartışmasız en beğendiğimiz yer oldu. Çok popüler olduğundan biraz kalabalık olsa da her zaman şezlong ve şemsiye bulmak mümkün. Yoğun bir yüzme seansının ardından ulu ağaçların altında yer alan tavernasında lezzetli Yunan mezeleri ile günü taçlandırmak bize her seferinde çok iyi geldi. 
Potos yakınlarındaki San Antonio Beach yine çok keyif aldığımız yerlerden biri oldu. Denizi ve kumsalı güzel olduğu kadar buradan gün batımını izlemek de gözümüzü ve ruhumuzu doyuran ayrı bir şenlikti.
San Antonio Beach







San Antonio Beach'de günü bitirirken böyle bir meyve tabağı istemenizi öneririm. Türlü tropikal meyveler ve yanındaki kokteyl sadece 6 Euro. Sıcak bir günün ardından verdiği serinlik ise paha biçilemez :))













 Her iki gidişimizde de çok beğendiğimiz Aliki, adeta havuz gibi berrak suyu ve denize inen ağaçları ile bize biraz Gökova koylarını anımsattı. Ancak kumsalı çok dar olduğundan şezlonglar birbirine çok yakın olmak durumunda. Bu pek sevimli değil tabi. İki seferde tercih ettiğimiz Aliki Beach, bu yıl sistemini biraz değiştirmiş. Başta üç şezlong ve şemsiye için 50 Euro ödedik. Sonra yediğimiz öğle yemeği ve gün içinde içtiklerimizin bedelini bu paradan düştüler. Kısacası gün sonunda çok yiyip içtiyseniz üste para veriyorsunuz, yok az harcadıysanız müesseseye kıyak geçiyorsunuz. Para iadesi yok gitmişken yiyin bence.
Aliki Beach

Plajlar sundukları imkanlar göz önüne alındığında elbette tercih edilebilir ama yol üzerindeki küçük koyları da hiç yabana atmayın. Özellikle yerleşim yerlerinden uzak, çam ağaçları arasında park etmiş bir kaç araç görürseniz orada mutlaka bir koy vardır. Biz böyle bir kaç yerde denize girdik. Dik patikalardan iniş çıkış zahmetli olsa da deniz keyfi muhteşemdi. Tavsiye ederim. 
Thassos'u anlatan yazılarda adı mutlaka geçen Giola ise bizim iki kez niyet edip bir türlü gitmeyi beceremediğimiz bir doğal havuz. Kayaların çökmesi sonucu deniz bu boşluğu doldurmuş ve adeta doğal bir havuz oluşturmuş. Ama dediğim gibi yolu çok kötü. Yağmur sularının oluşturduğu patika bir yoldan araçla inmek ve belli bir noktada aracınızı park edip epeyce bir tırmanmak gerekiyor. Biz başaramadık. Eğer 4X4 bir aracınız varsa daha kolay ulaşılabilir belki.
Golden Beach tarafına giderken pek çok yerleşim yerinden geçtik. Yol zaten çok keyifli ve güzeldi ama Panagia köyüne gelince hayran kaldık. Köy aslında bir dağ köyü gibi görünse de hemen üç km. aşağısı adanın en popüler plajlarından Golden Beach'e ev sahipliği yapıyor. Evlerin çatıları kayrak taşından yapılmış. 

Sokaklar ise mermer. Ama asıl olay köyün içinden akan kaynak sular. Yollardan, evlerin bahçelerinden, köyün meydanındaki çeşmeden her yerden pırıl pırıl , buz gibi sular akıyor. 




Evlerin bahçelerinden sokaklara küçük köprüler yapmışlar ve köy halkı bu köprüleri kullanarak yaşama karışıyor. Evler, bahçeler, sokaklar hem gözümüze hem gönlümüze güzellikler  sunuyor. 

Eee tabi midelerimizi unutmamalı. Köy meydanı pek çok tavernanın buluşma noktası. Ama buradaki fark hemen hepsinde oğlak çevirme ve kuzu pirzola ve tabi tercih edene domuz pirzola yapılıyor olması. Biz oğlak çevirmeyi tercih ettik ve bayıldık. Mutlaka deneyin derim. 

Adanın doğusuna giderken çok dik yamaçlardan geçtik hatta biraz ürktük diyebilirim. Ama manzara muhteşemdi. Hele yol üzerindeki Archangelos Manastırı'nın bir konumu var ki... Ana bina ziyaret edilemese de bahçesi, şapeli ve elbette manzarası görülmeye değer. 





Eğer kıyafetiniz uygun değilse kapıda kadınlara uzun etek ve şal, erkeklere ise uzun pantolon veriyorlar. (Kıyafetler manastır koleksiyonu)


Biz akşamları genellikle Potos'ta  geçirdik. Bir kaç farklı yer denesek de Taverna İrene (iki tane var, plajda olan) vazgeçilmezimiz oldu. Yemek sonrası biraz yürüyüş ve belki alışveriş yaptıktan sonra geceyi noktalamak ve biraz eğlenmek için Tropical Beach Bar'ı tavsiye ederim. Müzikler de ortam da çok keyifli. Ama oturmak istiyorsanız biraz erken gidip konuşlanın. Çünkü gecenin ilerleyen saatlerinde ayakta bile yer bulmak mümkün olmuyor. 
Başta dediğim gibi, ilk fırsatta yeniden gitmek isteyeceğiniz güzel bir ada Thassos...