Ağustos 2015
Ege'nin en kuzeydeki adası Thassos ( Tasos / Taşöz). İstanbul'dan kendi aracınızla gidiyorsanız ulaşması en kolay Yunan adası dersek yanlış olmaz. Süreniz kısıtlıysa ve keyifli bir deniz tatili yapmak, Yunan mezelerinin tadına bakmak ama yolda çok zaman kaybetmek istemiyorsanız bu güzel ada tam size göre.
Biz Thassos'a ilki 2014 yılında olmak üzere iki kez gittik. Bu yazıda her iki seyahatin aklımda kalanlarını paylaşacağım sizlerle. İpsala sınır kapısından çıktıktan kısa bir süre sonra (40 km) Alexandroupoli (Dedeağaç) ayrımına varıyorsunuz. Eğer daha önce görmediyseniz buradan saparak Dedeağaç'ta bir kahve molası verebilir ve şehirde kısa bir tur atabilirsiniz. Biz ilk gidişimizde öyle yapmış hatta kahve yerine güzel bir öğle yemeği yiyerek yolumuza devam etmiştik.
Dedeağaç'tan yaklaşık 120 km sonra Keramoti tabelasından saparak otoyoldan ayrıldık. Aslında adaya Kavala'dan da feribot var. Ancak Kavala'dan kalkan feribota gitmek için bir süre daha yol yapmak gerekiyor. Ayrıca feribot ile seyahat süresi de yaklaşık iki saate çıkıyor. Bu nedenle biz Thassos gezilerimizde Keramoti üzerinden geçmeyi tercih ediyoruz.
Feribotlar oldukça büyük ve konforlu. 35 dakikalık bir yolculukla adanın liman kenti Limenas'a ulaştık. Tıpkı ada vapurlarında olduğu gibi burada da martılar gemiyi takip ediyor ve yolcuların kendilerine uzattığı çeşitli yiyecekleri almaya çalışarak adeta bir görsel şölen yaşatıyor fotoğraf meraklılarına.
Geçmişi M.Ö. 7. yüzyıla dayanan ada, mermer, çinko, altın ve bakır gibi doğal zenginlikleri sayesinde yüzyıllar boyunca cazibesini korumuş ve pek çok kez el değiştirmiş. Günümüzde şahane kumsalları ile ekonomisini turizm ağırlıklı sürdüren Thassos'da şarap, bal ve zeytinyağı üretimi de hatırı sayılır ölçüde yapılmakta. Özellikle adanın doğusuna doğru giderken yolda gördüğünüz yerel bal satıcılarından bal alın. Çiçek, kestane, çam ve ıhlamur ballarını bulmak mümkün ve de hepsi birbirinden lezzetli.
Feribottan indikten sonra Limenera yolunu takip ederek Potos'a vardık. İlk gelişimizde Limenera'da Hotel Asterias'ta kalmıştık. Hem oteli hem de sahipleri Kostas ve dünya tatlısı eşi Maria'yı çok sevdik. Ancak ikinci gidişimizde orada yer bulamadığımız için bu kez Potos'da kalmayı tercih ettik. Potos Limenera'ya göre daha hareketli ve daha çok mekana sahip. Hem konaklama hem alışveriş hem de yeme-içme imkanları daha geniş.
Potos'da Hotel Sirines yine booking.com aracılığı ile bulduğumuz ve çok memnun kaldığımız bir tesis oldu.
Adanın irili ufaklı onlarca plajı var. Ancak bazılarına ulaşım gerçekten zahmetli. Örneğin Paradise Beach pek tavsiye edeceğim bir yer değil. Arabanızı tepede bir yerde bırakıp o sıcak havada yürümek zorundasınız çünkü aşağıda park yeri sıkıntılı. Üstelik deniz de öyle pek ahım şahım değil. Bir tane taverna - bu arada ilk yazıda bahsetmemiştim, bilmeyenler için söyleyeyim; burada taverna restaurant - meyhane anlamında kullanılıyor - bir tane de karavan büfe var. Plajlardan başlamışken devam edelim. Potos'a yakın Pefkari bölgesi hatta mahallesi demek daha doğru çünkü yürüyerek bile gidilebilir. Burası da deniz olarak kayda değer değil ama tavernaları güzel. Ayrıca dalmaya ve su sporlarına meraklı olanlar için bir dalış kulübü ve su sporları merkezi mevcut. Adanın en ünlü plajlarından Golden Beach ise hem yüzmek ve hem de çoluk çocuk dalgalarla oynamak için son derece elverişli. Üstelik bizim Karadeniz gibi kum çekilmediği için kum çukurları oluşmamış ve bu nedenle tehlikeli değil.
Gelelim en beğendiğimiz plajlara. Psili Ammos plajı ve tavernası tartışmasız en beğendiğimiz yer oldu. Çok popüler olduğundan biraz kalabalık olsa da her zaman şezlong ve şemsiye bulmak mümkün. Yoğun bir yüzme seansının ardından ulu ağaçların altında yer alan tavernasında lezzetli Yunan mezeleri ile günü taçlandırmak bize her seferinde çok iyi geldi.